Dünyanın Tüm Renklerini Gören “HABERCİ”

Sözleri, sesleri, renkleri, mevsimleri ile dünyanın bütün renklerini 50 yılı aşan habercilik ve yayıncılık serüveni içinde gören az sayıdaki gazeteciden biri Coşkun Aral… Savaştan barışa uzanan yollarda, gidilmesi en zor coğrafyalara ulaşarak yapılması en güç röportajları gerçekleştiren duayen isim, Türkiye’nin ilk belgesel kanalı İZ TV’nin ardından HABİTAT TV ile yaşamın yepyeni renklerini tanıklık etmeye, belgelemeye devam ediyor. Youtube’da “Coşkun Aral Anlatıyor” diyerek (@CoskunAralAnlatiyor) binlerce takipçisine dünyanın benzersiz renkleriyle buluşturuyor.

Dia0058

1977’de bir savaş muhabiri ve fotoğrafçısı olarak dünyaya adını duyurmaya başlayan Coşkun Aral’ın farklı kültürlere, farklı yaşamlara ortak olduğu yarım asrı geçen maceralarla dolu öyküsünü kendisinden dinledik.

– Savaştan barışa, kültür sanattan doğaya, pek çok alanda kaç nesil sizi takip etti ve etmeye devam ediyor. Kendinizi bir “düş gezgini” olarak tanımlıyorsunuz; Coşkun Aral nasıl düş gezgini oldu, nasıl böylesine renkli ve maceralı bir hayatın peşinden gitti?

Siirt’te doğdum, orada yaşıyorduk. Eve gelen iki dergi vardı, biri Doğan Kardeş, diğeri Hayat dergisiydi. Günlük gazeteler Siirt’e 3-4 gün gecikmeli gelirdi; günlük haberleri sadece radyodan dinleyebiliyorduk. Aklımda dünyaya açılan pencere olarak o dergiler vardı. Tüm bunların etkisiyle kafamda dünyaya açılmak, gezgin olmak ve bir de küçükken sağlık sorunu yaşamış bir çocuk olarak, o dönem Doğu’da pek doktor olmamasına tepki olarak olsa gerek doktor olmak istiyordum.  

Dia084

ÜSTTEN MERCEKLİ KODAK

Fotoğrafla nasıl tanıştınız?

Kuzenim üstten bakılan tek mercekli Kodak makinesini 7 yaşlarındayken bana hediye etti. Ben de aldığım 6×6 film ile ilk fotoğrafımı İstanbul’da çektim ama o fotoğrafları daha sonra bulamadım. Yazın babamla Hasankeyf’e gitmiştik, o zamanlar Hasankeyf’in bir yakası Siirt bir yakası Mardin’di; orada çektiğim fotoğraflar halen arşivimde duruyor. Siirt’te çocuklar 7-8 yaşına gelince yaz tatilinde bir beceri edinsin diye bir akrabanın yanına gönderilir. Ben de matbaacı bir akrabamın yanına gittim. Mürekkeple orada tanıştım ve hayatım değişti çünkü gazeteyle tanıştım. Gazetenin insanları etkilediğini gördüm; yazılan bir yazının camide, kahvede, sokakta her yerde konuşulduğunu fark ettim. Gezgin, fotoğrafçı ve doktorluk arasında gidip geliyordum.

3

İSTANBUL GÜNLERİ

1961 yılında İstanbul’a geldim, Fatih’te halamın yanında kalıyordum. O dönem hayatımın en güzel günleriydi… Sonra mesleğe atıldım.

Fatih’te Arnavut kaldırımlarıyla kaplı, ahşap evlerin sıralandığı ara sokaklardaki muhabbetleri unutamam. Fırından yayılan mis gibi ekmek kokusu sokakları sarardı. Vatan Caddesiyle Sofular’ın kesiştiği yerde bir Arnavut turşucu vardı. Bir de küt böreği yapılan bir yer vardı, ona benzer bir böreğin birebir yapılışını daha sonra Çin’de gördüm.

50 YILDIR HABERCİ

Uzun yıllar savaş muhabiri, fotoğrafçı, belgeselci olarak çok sayıda ödül alan fotoğrafa, habere ve belgesele imza attınız. Özellikle “Haberci” programının hafızalardaki yeri bambaşka. Farklı coğrafyaların 50 yılı aşkın tarihinin en önemli tanıklarından biri olarak yaptıklarınızı ve yaşadıklarınızı biraz anlatır mısın?

Varoluş yolculuğunda insanoğlunun ilk rehberi, olan biten birçok şeyin temel nedeni merak duygusudur. Merak duygusunun peşinde, dünyada ayak basmadık hemen hiçbir toprak bırakmadan; insanın hayatta kalma mücadelesini, yaşamlarını ve savaşlarını, kültürlerini, kısacası yaşamın tüm renklerini görmeye, görüntülemeye çalıştım.

1977 yılında kanlı 1 Mayıs olaylarında çektiğim fotoğraflarla ilk kez Sipa Press Ajansı üzerinden dünya basınına kapı araladım. Bu olaya ilişkin fotoğraflar Time ve Newsweek dergilerinde yer aldı. Sonrasında serbest olarak Hürriyet, Milliyet, Türk Haberler Ajansı’nda çalıştım ve ardından Sipa Press ile yurt dışında çalışmaya başladım.

Polonya’da ünlü Gdansk Grevi, İran- Irak olaylarındaki görüntü ve haberlerle uluslararası yayınlara girdim; 12 Eylül darbesi süreciyle Newsweek, L’Express dergilerinin kapaklarında ve yüzlerce uluslararası dergi sayfalarında çalışmalarımla yer aldım. Lübnan, Afganistan, Kuzey İrlanda, Çad ve Uzakdoğu’daki çatışmalarda ve daha pek çok coğrafyanın tarihi dönemlerinde oradaydım; Paris-Match’den Stern’e uluslararası alanda habercilik yaptım. “Haberci” programıyla da uzun yıllar o merakın peşinden gittim. Sonrasında İZ TV ile Türkiye’nin ilk belgesel kanalının kurucuları arasında yer aldım.

Youtube kanalında sağ olsunlar her yaş gurubundan insanımızın büyük bir ilgisiyle anlatımlarımı sürdürüyorum ve son olarak bir yaşam alanı olarak tanımladığımız Habitat TV ile kültür-sanat, gezi, belgesel ile yaşam kanalımızın yayını televizyonda ve sosyal medyada devam ediyor.

2

14 EKİM 1980, İSTANBUL- ANKARA SEFERİNİ YAPAN THY DİYARBAKIR UÇAĞI KAÇIRILDI

Meslekte başıma gelen en ürkütücü ama aynı zamanda dünya tarihinde ilk ve tek olan olayını 14 Ekim 1980 günü yaşadım. Kaçırılan uçaktaki hava korsanlarıyla yaptığım röportaj hayatımın en önemli habercilik başarılarından biri oldu.

İstanbul- Ankara seferini yapan THY’nin Diyarbakır uçağındayım; iniş sırasında 35. dakikada bir sinyal verilir, “ Birazdan uçağımız inecektir, kemerlerinizi bağlayın…” Bir saat geçti ama anons yapılmadı. Bir gariplik olduğunu anladım. O gerginlik içinde ilk yaptığım şey makinemi çıkarıp, en sessiz moduna almak oldu. Eski makineler pek sessiz çalışmazdı. Vizörü kaldırıp, 30 enstantanede etraftan bir kaç fotoğraf çektim.

“UÇAĞI BİZ DEĞİL BAZI KARDEŞLERİMİZ YÖNLENDİRİYOR”
Ardından pilot o meşhur anonsu yaptı: “Sayın yolcular, uçağı şu anda biz değil bazı kardeşlerimiz yönlendiriyor. Mikrofonu onlara veriyorum.” “Kardeşlerimiz” dedi, çünkü kafaya silah dayandığı zaman her şeyi demek zorundasınız. Sözü alan kişi de “Uçağa İslam hâkim olmuştur” diye başladı. Askeri yönetime olan tepkilerini, işgal altındaki Afganistan’da Ruslara karşı mücadele etme isteklerini belirtip, uçağı Tahran’a kadar götüreceklerini, yolcuları orada salıvereceklerini, bayan yolcuların üstlerini kapatmalarını tembihledi.

UCAK KACIRAN TERORISTLAR_1

“CEHPEDEN GELİYORDUM”
Herkes tedirgin ama bende de bir arayış var. Açıkça söylemek gerekirse korkmadım. Zaten cephelerden, çatışmaların içinden geliyordum. Ama bugün olsa yapmazdım çünkü insan hayatının ne kadar değerli olduğunu biliyorum.

KAHKAHA ATAN KORSANLAR
Korsanlar uçağı Tahran’a götüreceklerinden çok emindiler. Türkiye sınırından çıkıp İran’a gireceklerdi. Uçak Erzurum üzerindeyken kokpite girdim. Şakalaşmalar vardı. Fotoğrafların büyük bölümünde korsanlar kahkaha atıyor, pilot onlara bakıp gülüyor. Kahkaha atılırken ben içeri girdim. O anda fotoğraf makinemi çalıştırmıştım. Elimde Nikon ile 72’lik filmlerden vardı…

Beni propaganda yapmayı düşünerek kabul ettiler. Uçağa silahı nasıl soktuklarını sordum. Silahı, üzeri Arapça harfler ile yazılmış Kur’an’a benzeyen Osmanlıca-Türkçe sözlükle içeri sokmuşlar.  Kur’an’a koymayı düşünmüşler ama kesmek günah gelmiş. Kontrol eden polisler silahın içinde olduğu kitabı öpüp başına koymuş.

12 saat geçti, bir operasyon yapılacağı kesindi, işte o an korktum. O ilk silah patlaması ile hem önden, hem arkadan uçağa özel harekâtçılar girdi. İlk silah patlamasıyla tam yanı başımda birinin vuruluşuna tanık oldum. Silahlı bir kişi gelip bana baktığında- hiç unutmam o anı– makinemi kapattım. Bir pırıltı, bir yansıma olsa bende de silah var diye ateş edecekler belki. O zaman korktum.

DÜNYA TARİHİNDE İLK VE TEK

Dünyanın en büyük dergilerine ‘içeride muhabir’ olduğu bildirilmişti. İzleyen saatlerde ben ölsem bile elimdeki filmler kurtulacaktı. Dünya tarihinde ilk kez kaçırılan bir uçağın içinde korsanlarla, pilotla ve kaçıranlarla röportaj yapılmıştı.

Operasyonda 2 kişi yaşamını yitirdi. Rehineler serbest kaldıktan sonra bir kadın benim için “o da terörist” deyince gözaltına alındım… Uçakta tanınmış isimler, ünlü iş insanları da vardı; yaşananların filme dönüştürülmesini isterdim;  Hollywood’da olsa büyük bir prodüksiyon olurdu.

UCAK KACIRMA_2

“TOPRAĞI ÖPTÜĞÜM ÇOK ZAMANLAR OLMUŞTUR”

 Dünyanın yüzde 90’ını dolaştım ve ayak basmadığım coğrafya kalmadı. Bazı yerlerde uzun süre kaldım.  Örneğin yıllarca Filipinler’deydim, Lübnan’daydım… Lübnan benim adeta savaş okulum gibidir. Ayrıca kaldığım mülteci kampları, bombardımanlar, katliamdan sıyrılıp özgürlüğe kavuşmak başka bir duygu; çok şey yaşandı. Toprağı öptüğüm çok zamanlar olmuştur. Hem de bir kere değil… 

-Savaşı belgelerken şüphesiz hayatta kalma kaygısı taşımışsınızdır. Buna rağmen, mesleği hangi motivasyonla sürdürdünüz?

Bir konuda inancım vardı. İçimde hep bir ses vardı, “Tamam, bundan da kurtulacaksın, sen devam et” diyen bir ses… Tabi bu tür olayları çok yaşadığınız zaman duyarlılığınız daha çok artıyor ama korkular da artıyor çünkü ‘insanı” çok olağanüstü koşullarda tanıdım.

Fotoğrafa dair ne söylersiniz?

Fotoğraf bir belgedir, bir tarihtir. Biz tarihe tanıklık yapıyoruz. Aynı zamanda bir ifade dilidir. Ben belgesel fotoğrafçısıyım; konuştuğum konuya ve içeriğe dair bir belge olarak düşünüp fotoğraf çekiyorum.  

1

PANDEMİDE HERKES YARASALARI SUÇLADI

-Yeme-içme kültürü, yaşam kültürü gibi farklı alandaki yapımlara da yöneldiniz ve her yaş grubundan büyük bir kitle sizi ilgiyle izlemeye devam ediyor… 

Her yaşadığınız olayı bir araç gibi görmek gerekir. Bir şey ararken başka bir şey çıkıyor karşınıza. Örneğin pandemi döneminde herkes yarasaları suçladı; ben yarasaların yaşadığı coğrafyada onlarla yaşadım, hatta yedim. Çünkü onla besleniyorsun başka çaren yok. Yarasaların ormanların kesilmesi nedeniyle mutasyona uğratıldığı bir dönem var. O ormanlar ise patates kızartmasında kullandığımız yağ için kesiliyor. Bütün bu farklı belgeselleri yine bilgi aktarmak, insanlara bilgiyi ulaştırmak için yapıyorum.

İnsanlar değişiyor, yaşam değişiyor, iletişim değişiyor. Yayınladığım içerikleri, anlattıklarımı, bilgiyi, farklı kuşaklara ulaştırabiliyor olmaktan, onların ilgi ve merakından çok mutluyum.

“DÜNYAYI DEĞİŞTİREN BİLGİDİR”

Çünkü dünyayı değiştiren bilgidir. Dolayısıyla meraklı olmak çok önemlidir. Bu dünyanın keşfedilmek üzere yaratıldığını düşünüyorum. Ben çocuk yaşta bu gerçeği fark ettiğimi düşünüyorum. Dünyayı keşfetmenin bir görev olduğunu ve benim foto-muhabiri ve belgeselci olarak görevimin bunu aktarmak olduğunu öğrendim. Sonuna kadar da devam edeceğim.