Dünyanın en iyi 15 sokak sanatçısı arasında gösterilen grafiti sanatçısı Leo Lunatic’in yarattığı “Kızgın Panda” İstanbul sokaklarının en ikonik karakterlerinden birine dönüştü. Ünü sınırları aşan ve Kızgın Panda ile adını dünyaya duyuran Leo Lunatic, sokaktaki sanatın hikâyesini anlattı.
İstanbul’un sokaklarında karşımıza çıkan Kızgın Panda’nın yaratıcısı grafiti sanatçısı Leo Lunatic, resimle başladığı sanat çalışmalarını yıllar içinde duvarlara taşıdı. 12 yaşında izlediği bir filmle sokak sanatını keşfeden Leo Lunatic bugün pek çok tasarımın yanı sıra ünlü bir spor giyim markasının özel İstanbul koleksiyonuna imza atıyor ve yeni projeler geliştiriyor.
Grafitiye nasıl başladınız?
Resim yapmayı çok seviyordum, vaktimin büyük kısmını resimle geçiriyordum. Grafitiye ise 11-12 yaşında izlediğim bir filmin etkisinde kalarak başladım. “BEAT STREET” filminde sokak sanatçılarını gördüm. İnsanların kağıt dışında farklı bir zemin kullanmaları ilgimi çekti. Trenlere, duvarlara ve yakalanması zor olan yerlere resim yapıyorlardı. Çok etkilendim ve ben de başladım.
Epey zorluk çektim. Eve geç geliyordum… Ailem spreylerimi ve kalemlerimi saklamaya çalışıyordu. Ben de okul harçlıklarımı toplayıp bu işi gizli yapıyordum. Hem insanlardan hem de ailemden gizli yapıyordum.
Yasak ve gizli olması bu sanatın bir parçası mı?
Kesinlikle. Yükselen adrenalin bu işin bir parçası. Eskiden çok zordu. Duvarlarını boyadığım bölgedeki insanlar ve esnaf tepki gösteriyordu. “Karalamayın duvarları” diye bize kızarlardı. Siyasi bakıyorlardı. Şimdi restorandan mağazalara herkes duvarına grafitti çizdirmek istiyor.
Aslında sokakta her yerde bir tasarım görüyoruz. Billboard da bence bir grafiti. Onlar da sokakları kullanıyorlar. Sokak sanatçıları da aynı görünürlük derdini taşıyor. Amacım hep boyamaktı, sokağı renklendirmek. Oraya bir iz bırakmak.
Bir sanat eğitimi aldınız mı?
Almadım ama bugün üniversitede ders vermemi dahi istiyorlar. Ders veremem çünkü bunun dersi olacağını düşünmüyorum; sokakta öğreniyorsun. Kendi stilini kendin oluşturuyorsun. İşin özgür bir ruhu var. O ruha sahip değilsen eğitim pek bir şey ifade etmeyecektir.
GRAFFİTİ SANAT LİTERATÜRÜNDE
Yaklaşık 20 yıldır bu sanatı devam ettiriyorsunuz. Hem halk hem de sokak sanatçıları açısından ne değişti?
İlk zamanlar daha tutucuyduk. Küçük bir kitle vardı. Bazıları grafitinin zorluklarına dayanamadı. Bir de okullu sanatçılar vardı; daha çok Kadıköy tarafında. Onlar graffitinin sanat olduğunu kabul etmiyorlardı çünkü literatürde yeri yoktu. Daha sonra literatüre girince kabul ettiler. Sokaktaki insanların ilgisi de artınca bu işi zorluklarından dolayı bırakanlar tekrar yapmaya başladılar. Ben hep sokaktaydım, hep sokakta olmayı tercih ettim. Popüler olmak gibi bir kaygım da hiç yoktu.
“PANDA ŞEHİRLERİN GRİ OLMASINA KIZGIN”
Kızgın Panda ne zaman ortaya çıktı?
Kızgın Panda 2013’de ortaya çıktı. O zamanlar panda haberlere çok çıkıyordu. Nesillerinin tükenmesinde, çevre kirliliği gibi insanların sebep olduğu birçok etken var… Ben de bir karakter yaparsam panda yaparım diye düşündüm. Pandalar çok sevimli. Fakat bize çok kızgın olmalılar diye düşündüm. İnsanlar sadece pandaların nesillerinin tükenmesinde değil birçok konuda bilinçsiz ve zarar verici. Panda şehirlerin gri olmasına kızgın. Çevre kirliliğine, orman yangınlarına, küresel ısınmaya dair pek çok sebebi var kızgınlığının. O yüzden hiç gülmeyecek gibi…
Neden Leo Lunatic ismini tercih ettiniz?
Adım İbrahim Kurtuluş; aslen moda tasarımcısıyım. Leo’yu tercih etmemin sebebi ilk başladığımda akılda kalıcı olmasıydı. Az harf olması da önemliydi. Daha çabuk yapıp kaçabilirim diye düşündüm. Çünkü sokakta boyadığım için kısıtlı bir sürem var. Bu sürede ne kadar güzel yapabilirsin? O yüzden Leo’yu seçtim. Şimdi bazen ailem bile Leo diye sesleniyor. Sonra bir baktım bir sürü Leo oldu, Lunatic’i ekledim. Lunatic de “deli” demek. Geceleri uyumayan hastalara denir. Ben de gece çalışıyorum, grafiti yapıyorum. Grafiti gece herkes uyurken yapılan sanattır. Sabah insanlar uyanıyor, bir bakıyorlar geçtiğin sokak rengârenk.
Grafiti yapacağınız yeri öncesinde gidip tespit ediyor musun?
Genelde doğaçlama oluyor. O an orada ne hissediyorsam o. Daha önceden tasarladığım bir şey yok ama panda öyle değil. Pandayı direkt çiziyorum, tasarlıyorum ona göre buluyorum yeri. “Leo” çizdiğim zaman tamamen o an elimde ne renk varsa, hangi imkânlarım varsa, o an orada hissettiğim şeyi duvara yansıtıyorum.
“İNSANLAR RENK OLUNCA KORKMUYOR”
İlk Yüksek Kaldırım’ı boyamaya başladık. Beyoğlu’nda Galata’ya, Galata’dan Karaköy, Karaköy’den Eminönü’ne geldik. Yolumuz hep öyle oldu. Boyaya boyaya geldik. Bizim yanımızda ağabeylerimiz vardı. Onlarda yol gösteriyordu. Ama hep tekinsiz yerleri boyadık. Şu an insanlar biraz da bu sayede o sokaklarda rahat gezebiliyor. Karaköy’ü renklendirdiğimizde bir tane kafe yoktu. İnsanlar gelip fotoğraf çektirmeye başlayınca orası da turistik hale geldi. Karaköy’ün Karaköy olmasında grafitinin payı büyüktür. İnsan renk olunca korkmuyor. O yüzden tehlikeyi ortadan kaldırmak için sokakları renklendirmeliyiz.
Hangi ülkelerin duvarlarında sizinle karşılaşabiliriz?
Brezilya, Almanya, Rusya, Suudi Arabistan, Hollanda, İspanya, New York ve Portekiz sokaklarında rastlayabilirsiniz.
Dünya’nın en iyi 15 grafiti sanatçısı arasında anılıyorsunuz; örnek aldığınız grafiticiler var mı?
Dünya’da örnek aldığım Amok var. O Almanya’nın en iyi grafiticilerden biri; Almanya’ya grafitiyi öğreten bir Türk. Kendisini çok beğeniyorum.
İstanbul’da kaç graffiti ustası var?
300’den fazla.
Duvar kapmak için kendi aranızda yarışıyor musunuz?
İmza atıyoruz, o zaman gelip kimse boyamıyor, saygı gösteriyor. Ama kim önce imza atarsa.
Saygı var. Ben eskiyim ama benden de eskiler var. Herkes birbirine saygı duyuyor. Yeni jenerasyon çok anlayışlı, herkes birbirini anlıyor.
Son olarak ünlü bir spor giyim markasının özel İstanbul koleksiyonunu hazırladınız. Bundan sonra ne yapacaksın?
Grafiti sokakta yapılıyor; hem sokak modasına hizmet edeceğim hem de bir başka proje ile farklı şehirlere gidip Anadolu’da sokakları renklerle canlandırmak için grafiti yapmayı hedefliyorum.