Umut dolu yeni başlangıçların ilk günü olan yılbaşında, mutlu anların en tatlı armağanlarından biridir çikolata. Aralık ayında daha da renklenen çikolatalar, yüzyıllardır damaklarda bıraktığı doyumsuz lezzetle mutluluk kaynağı olmaya devam ediyor. Geçmişi 4 bin yıl öncesine dayanan çikolatanın tarihi, kakao çekirdeklerinin uzun hikâyesini bugüne taşıyor.

Sütlü, bitter, beyaz; dolgulu ve sade seçenekleriyle eşsiz bir lezzet sunan ve tarifsiz bir mutluluk kaynağı olan çikolatanın, tarihte ilk kez Meksika’da içecek şeklinde kullanıldığı değerlendiriliyor. Orta Amerika’nın tropikal yağmur ormanlarında büyüyen kakao tohumlarını işleyerek macun haline getiren bölge halkı, bu doyumsuz lezzete eşsiz vasıflar yüklüyor. Eski Amerika medeniyetlerinden Maya ve Aztekler bir “Kakao Tanrısı” olduğu kabulüyle, kakaoyu tapınma figürü olarak kabul ediyor.

Atfedilen değer nedeniyle sadece törenlerde başta krallar olmak üzere üst sınıfa sunulan çikolatanın hazırlanma hikayesi, antik Maya kenti Calakmul’daki duvar resimlerinde açıkça görülüyor.

İspanyol kaşif Hernan Cortes’in çikolatayı Meksika’dan Avrupa’ya taşıyor. Çikolataya şeker katarak bugünkü haline biraz daha yaklaştıran İspanyollar, bu benzersiz tadı uzun yıllar diğer ülkelerden saklıyor ancak kültürel etkileşimin kaçınılmaz sonucu olarak tüm Avrupa’ya artan talep sonucunda sömürge ülkelerde kakao tarlaları kuruluyor.

Hollandalı kimyager Coenraad Johannes van Houten’ın icadı kakao makinesiyle, üst sınıfın bu özel lezzeti nitelik olarak gelişmeye ve dünyaya yayılmaya başlıyor.  1847’de, J.S. Fry & Sons adlı bir İngiliz şirketi ilk katı çikolatayı üreterek çikolatanın tarih yolculuğunu yeni bir evreye taşıyor. 1876’da Daniel Peter ve Henri Nestle, 1879’da bir diğer ünlü markayı kuran Rodolphe Lindt, kakao yağını homojen bir şekilde kakao tozuyla karıştıran bugünkü çikolatayı üretiyor. 

Çikolatanın yaşadığımız topraklara ilk girişinin ise 1693 yılında İtalyan gezgin Gemelli Careri’nin İzmir’e gelişiyle gerçekleştiği düşünülüyor. Sıvı formdaki çikolata, Katolik Osmanlı din adamları başta olmak üzere, önce saraya ve yakın çevresine, takip eden yüzyıllarda imparatorluğun lezzet kültürüne dahil oluyor.  Ardından, Beyoğlu’daki Lebon ve Markiz gibi dönemin sosyal yaşam ve pastane kültürüne öncülük eden kafelerle çeşitleniyor. 

Bir grup tarih araştırmacısı 1908’de “sarayın çikolatacısı” olarak ünlenen Nestlé’nin Türkiye’deki ilk endüstriyel üretici olduğunu savunurken, bir diğer grup Türkiye’de ilk çikolata fabrikasını Melba Çikolataları adıyla “Arnavutluk’tan İstanbul’a göç eden fesli Hristiyanlar” olarak da anılan Koço ve Mihalis kardeşlerin kurduğunu savunuyor.  Türkiye’de ilk çikolata fabrikasını açtığını ve (1920) ve üretimi ile geliştirdiğini vurguluyor.

Golden, Elit, Sağra, Mabel (1947)  gibi markalarla 1950’lere dek yerli çikolata üreticisi sayısı artarken,  1974’te Ülker sektörün en güçlü markası haline geliyor.

Bugün dünya üzerinde binlerce farklı markayla, yüzlerce farklı çeşitle herkes için mutluluğun tartışmasız tek lezzeti olan çikolata, 4 bin yıllık tarihi üstünlüğünü nice bin yıllar sürdürecek gibi görünüyor.