Su Altından Eşsiz Renkler

Denizlerde ve okyanuslarda köpekbalıkları, su timsahları ile geçen macera dolu 40 yıl… Su altı fotoğrafçılığının duayen ismi Saygun Dura, deniz altı karanlıklarında saklı eşsiz renklere ışık tutan usta bir dalgıç ve fotoğraf sanatçısı. Akademide öğrencilere bu alandaki uzmanlığı anlatan; ulusal ve uluslararası sergilerle derin maviliklerdeki dünyayı yeryüzüne taşıyan Dura’nın fotoğraf kareleri, su altındaki yaşama bir saygı duruşu niteliğinde.

SAYGUN DURA 1_MG

Su altı fotoğrafçılığında nasıl başladınız?

Fotoğraf merakım ilkokul yıllarımda babamın hediye ettiği bir Kodak’la başladı. Ayrıca ailece denize ilgimiz vardı. Çocukluk yaşlarımda babam ve annemle birlikte eşsiz güzellikteki Mersin koylarında botla dolaşır, maske ve şnorkelle su altı yaşamını izlerdik. Bu iş için biraz suya yatkınlık ve çok sevmek gerekiyor.

Gerçeküstücülük merakım vardı. Bilinçli olarak fotoğraf çekmeye başladığımda mezar taşlarıyla bir seri yaptım. Ressam Fikret Mualla’nın mezar taşlarını ele aldığı resimlerinden çok etkilenmiştim. Yeşilçam’ın kostümlerini yapan bir firmadan kostümler kiraladım. Sabahın çok erken saatlerinde mezarlıklara gidip o kostümlerle mezar taşlarını giydirip fotoğraflar çekiyordum. İlk yaptığım portfolyoydu. O çekimleri yaparken çok uğraşmıştım. O sırada bir beyefendi de beni seyrediyormuş. “O kadar çok uğraşıyorsunuz ki bu gösterdiğiniz özenin ileride mutlaka karşılığını göreceksiniz“ dedi. O beyi hiç unutmam. Sahiden de o mezarlığın karşısında bulunan üniversiteye gün geldi hoca olarak davet edildim. Mezar taşı fotoğraflarımı Ersin Alok’a götürdüm. “Sizin asistanınız olabilir miyim?” dedim. Hem dalış yapıyorum hem reklam fotoğraflarında size faydam olabilir dedim. Ceketini çıkar ve başla, dedi. Profesyonel fotoğrafçılık yaşamına girmiş oldum. Reklam fotoğrafçılığında kısa süre sonra kendi firmamı kurdum. Hem reklam fotoğrafına hem de su altı çekimler yapmaya devam ettim.

7

BENİM GERÇEĞİM

2005 senesinde üzerinde çok uzun çalıştığım ‘Benim Gerçeğim’ adıyla bir sergi açtım; gerçekten gurur verici bir işti. O sergiyle New York’a davet edildim. Bugünkü su altı fotoğraflarıma baktığımda sanki o zamanlardan gelen fotoğraf anlayışından izler taşıdığını görüyorum. Her şey bir birikim, geçmişteki çalışmalarınız gelecekteki işlerinizin alt yapısını oluşturuyor ve bir fotoğraf dilinin oluşmasına da katkı sağlıyor.

_R9A3057

Su altı fotoğrafçılığını kısaca anlatır mısınız, neler yaşanıyor, nasıl hissediyorsunuz suyun altında?

Su altı fotoğrafçılığı için suyu sevmek; hem iyi bir dalgıç hem de iyi bir fotoğrafçı olmanız gerekiyor. Suyun altındaki süre kısıtlı olduğu için az zamanda doğru çözümler üretecek bilgiye sahip olmanız da gerekiyor. Su altında fotoğraf çekmek bir nevi bilinçaltının bilinç üstüne çıkartılması gibi. Orada kendi bilincinizle yüzleşiyorsunuz ve bir eser çıkarmaya çalışıyorsunuz. Bulunduğunuz ortam geçici ve çok sessiz. Yer çekimi yok. Dolayısıyla ortamın size yansıyan etkileri çok farklı oluyor. Aynı zamanda şakası olmayan bir ortam.

Ortalama dalışlar 1 saat sürüyor. Fakat sığ sularda 2,5 saat süren dalışlarda yaptım. Konu çok hızlı değişebiliyor. Fotoğrafın bitmiş halini hayal edip o imgeyi yakalamaya çalışıyorum. Yani gördüklerimden nasıl bir fotoğraf çıkartacağımı biliyor oluyorum. Çok fazla üst üste fotoğraf çekmem; arka arkaya deklanşöre basmam. Gördüğüm anda nasıl bir kare istediğimi düşünürüm ona göre hareket ederim.

_R9A3583.1

“KÖPEKBALIKLARI ETRAFIMIZDA DÖNMEYE BAŞLADILAR”

Bazen tek başıma dalışlar yapıyorum, bu doğru değil. Başınıza bir problem geldiğinde size yardımcı olabilecek birilerinin olması gerekiyor. Zor bölgelerde bir arkadaşınızın yanınızda olması güven ve huzur veriyor.

Bir keresinde Osman Ürper ile Kızıldeniz’de bir dalış yapmıştık. Orada yaşayan tehlikeli köpek balığı türlerinden biriyle karşılaştık. Daha iyi çekim yapabilmek için biraz daha yaklaşınca akıntıyla açık denize kaymaya başladık. Derken köpek balıklarının sayısı artmaya başladı ve etrafımızda dönmeye başladılar. Havamız azaldığından dalışı bitirmemiz gerekiyordu. Su üstüne çıkarken bir şamandıra atılır ve bu sizin açık denizde yerinizi belirler, fakat bizim işaret balonumuz yukarıda köpekbalıkları tarafından ısırılıyordu. Aşağıda havasızlık yukarıda ise köpekbalığı saldırısı… Ucu ucuna bir zamanlama ile kurtarıldık.

_R9A4479.2

“TUZLU SU TİMSAHLARIYLA KARŞILAŞTIĞINIZDA HİÇBİR ŞANSINIZ YOK”

Bir keresinde de Papua Yeni Gine’de dalış yapıyordum. Amazon gibi kollara ayrılan bir yerde suya atladım. Orada Mangrovlar var. Dallar ve dalların uçlarında mercanlar beliriyor. O kadar güzel ki! Buradan bir sergi çıkartabilirim diye düşündüm. Büyük bir mutlulukla çalışırken bir baktım tekne beni görmeden gitti. Kaybolduğumu anladım. Ondan sonra madem kayboldum hiç değilse sergi için çalışayım dedim. Fakat oranın da en tatsız tarafı tuzlu su timsahlarıydı. Karşılaştığınız anda hiçbir şansınız yok. Saatlerce tek başıma kaldım. Ama istediğim fotoğrafları elde etmiş oldum.

_R9A4112

SU ALTINDA IŞIK YOK

Su altında renkler nasıldır? Su altında ışığın olduğu yerlerde renklerin nasıl ortaya çıktığından bahseder misiniz?

Su altında ışık yok. Renk tayfındaki sıcak renkler aşağı indikçe kırmızıdan itibaren kaybolmaya başlıyor. Gün ışığı deniz yüzeyinde kırılmaya maruz kaldığından ötürü, derinlik arttıkça sıcak renkler sırasıyla kaybolurken, soğuk renklerin hakimiyetinde bir atmosfer oluşur.

Dolayısıyla sizin ışık beceriniz ile konuyu var ediyorsunuz. Işığı ne kadar iyi kullanırsanız fotoğraflarınızın albenisi o kadar yüksek oluyor. Benim de avantajım şu olabilir reklam fotoğrafçısı olduğum için birçok konuya ışık yaptım. Dolayısıyla onu su altında bu tecrübeyi uygulama şansım oldu.

Canlı ve cansız tüm varlıkların gerçek renklerini anlayıp fotoğrafta yorumlayabilmeniz için yapay bir ışık kaynağı ile aydınlatmanız gerekir. Kullanacağınız ışık kaynağı ile konuyu nasıl görmek istediğinize yönelik olarak, ışık anlayışınızı ve yorumunuzu oluşturmanız gerekecektir. Böylelikle fotoğrafınız renk, hacim ve bir derinlik kazanmış olacaktır. Burada önemli olan arka planda soğuk tonlardaki gün ışığını da yorumlayıp, kullandığınız suni ışıklarla bir bütünlük ve denge oluşturmaktır. Tropik suların temiz ve aydınlık olması, ilk metrelerde fotoğrafçının harici bir ışık kullanmasını gerektirmeyebilir. Gün ışığı sayesinde mükemmel geniş bir alanın aydınlanması ve homojenlik vardır. Sadece derinliğin değişmesine ve bulutların gün ışığını etkilemesiyle oluşan renk ısısındaki değişimi, doğru bir beyaz ayarıyla elde etmek işinizi halledecektir. Rengin fotoğrafınızdaki anlatıma büyük bir katkısının olmayacağına inanıyorsanız, siyah beyaz fotoğraf ve gri tonları daha güçlü bir duygu yaratabilir. Sualtındaki yumuşak ışık, zengin bir gri tonlamasını sağlayabilir, batıklar ve bazı peyzajlar da siyah beyaz anlatımlara daha uygun olabilir.

26

Çektiğiniz batık veya tarihi eserlerden hangileri sizi etkiledi?

Çok enteresan dalışlarım oldu. Örneğin Topkapı Sarayı’nın su altı yollarıyla ilgili İstanbul Teknik Üniversitesi’nin bir araştırma konusu vardı. Beni de su altı fotoğraflarını çekmem için davet ettiler. Bir kapaktan aşağıya indik ve Saray’ın altını dalış yaparak dolaştık. Çok klostrofobik bir yer. Yaptığım enteresan dalışlardan biriydi. Batık da çok çektim. Kızıldeniz’de Thistlegorm diye meşhur bir batık var. Orada sürekli ışıkların fotoğrafta kullanımı ile ilgili atölye çalışmaları yapmıştık. Geminin ambarında motosikletler, kamyonetler var. Su altı fotoğrafında batık teması için çok zengin bir ortamdı.

Fotoğraflarınızda kolaj ya da kurgu var mı?

Fotoğraflarımda kolaj yok, hepsi doğrudan ve tek kare fotoğraflardır. Sergime gelen izleyiciler de bu durumdan dolayı etkileniyorlar. Çekim öncesi o imgeleri zihnimde belirliyor ve fotoğrafımda onu elde etmeyi amaçlıyorum. Fotoğrafta bir tarzınızın olması zamanla ve tecrübe ile gelişiyor. Başladığım senelerde örnek aldığım çok başarılı su altı fotoğrafçıları vardı zamanla kendi anlayışımı oluşturmaya gayret ettim.

_R9A8351

Türkiye’de su altı fotoğrafçılığında en keyif aldığınız yer neresi?

Su altı fotoğrafçılığı bakımından denizlerimiz okyanuslar kadar bereketli değil. Bu nedenle ülkemizde tatlı sular daha çok ilgimi çekmeye başladı; ayrıca sürekli değişken renkler ve tonlarla cazibesi yüksek oluyor. “Arada” isimli son sergimi de sadece Van Gölü ve etrafındaki akarsularda yaptığım çekimlerden elde ettiğim fotoğraflardan açmıştım. Günümüz göç sorununa bir gönderme niteliğindeydi. Dünyanın uzak noktalarında, okyanuslarda yaptığım çekimlerden çok daha tatmin olduğum neticeleri tatlı sularımızdan çıkarmıştım. İyi fotoğrafı çok uzaklarda aramak gerekmeyebiliyor.